4 Temmuz 2016 Pazartesi

Münteha-yı Hiçî


Küçük kelimelerin çok büyük yer tutabildiğini, duygularımı telaffuz ederken söylediğimde fark ettim, neden sonra...

Evet burada belki sadece pazarlama konusunda şeyler yazmalı ama burada dolanırken bir lunaparkın içerisindeymişsiniz gibi her an karşınıza neyin çıkacağını bilmeden ilerlemenizi istedim. O yüzden ne sürekli yazdım, ne de belli başlı öğretilmiş / öğretilen şeyleri burada dikte ettim. Söz verip verip tutamamam da bu ruh halimden kaynaklıydı belki de... Neyse.  O yüzden bugün bambaşka bir şey üzerine yazacağım. Kalemimin döndüğü kadar...

Kelimeler, sözcükler belki kimimiz için önemli değil, belki de kimimiz için çok fazla önem taşıyor. Karşımızdaki kişi ile iletişimimizde konuştuklarımızın, seçtiğimiz kelimelerin aslında bizlerle ilgili çok fazla bilgi verdiğini düşünürüm. Ya da bir cümle içerisinde bizim veya karşımızdaki insanın aslında konu, olay veya durumlar hakkında arka planda yatan görüşleri bir noktada ortaya çıkıverir. Bunu ancak, karşınızdakini gerçekten dinlediğinizde anlayabilirsiniz.

Bir şekilde korku salmışsınızdır karşınızdakine, sizden bir şey gizlemek zorunda hissetmiştir kendisini çünkü sıkılmıştır sürekli bağırılıp, çağırılmaktan veya bir düşüncesinin sürekli değersizleştirilmesinden... Yahut bu bambaşka bir durum da olabilir, bunu okurken hiç böyle tek başınıza kalmak, avaz avaz bağırmak veya bir başkasına neler yaptığınız tavır ve davranışları da düşünerek ama gerçekten düşünerek okuyun.

Kelimeler dedim, evet önemsiz değiller, önemliler. Ancak küçük kelimelerde daha büyük anlamlar, duygular gizli, dedim ya, yeni farkına vardım. Dikkatimi çeken ve belki de duyduğum, üzerine düşündüğüm için şu an değineceğim kelimenin ne denli bu kadar anlam gizlediğini fark edebildim. Tamam sadede geliyorum, işte o sihirli kelime "Hiç". Evet "Hiç"

Söylendiği cümlenin arkasından geldiğinde umut, boşvermişlik, ümit, merak, çaresizlik barındıran bir de sözlük anlamı değersiz anlamını taşıyan o sihirli kelime... Sözlük anlamına takılıp kalırsak zaten, bir karınca etrafına çizilen çizgiden nasıl dışarı çıkamıyorsa, bizde o çemberin ötesine bir adım dahi atamayız maalesef... O yüzden öğretilen anlamın dışına da bakmak gerektiğini düşünürüm hep.

Örnek istediğinizi duyar gibiyim o zaman peşi sıra geliyorlar, hepsi sizin için...

"-Niye şapşal şapşal sırıtıyorsun öyle?
- Hiç (mutluluk)"

"-Neden yüzün asık?
- Hiç (Boşvermişlik, üzüntü)"

"-Aklından neler geçiyor?
- Hiç (dalgınlık)"

"- Sen hiç aşık oldun mu? (tam tamına merak)"

 Bunlar benim cümlelerimdi... Peki ya filmler?

"Hiç kapıldın mı o hisse, gitmek istersin hani, aynı zamanda da kalmak gelir içinden?" (Scent of a Woman) 

"Sen hiç soluk ayışığında şeytanla dans ettin mi?" (Batman)

"Sen benimdin, rüyanın görkemiyle doldum. Ben rüyada sultandım, uyanınca hiç oldum" (Shakespeare in Love) 

Bu örnekleri uzun uzadıya sıralar da sıralarız. Ne demiş Cem Karaca ne demiş İlhan İrem ne demiş Sezen Aksu;

"Hayatta hiç bir şeyim az olmadı senin kadar, hiç bir şeyi istemedim seni istediğim kadar" arzu, sahip olma ve ümitsizlik bir "hiç" kelimesi ile bu kadar güzel anlatılabilir miydi?

"Sensizliğin acısını nereden bileceksin ki? Sen hiç sensiz kalmadın ki?" O boşluk, o kaybetme duygusunu tek bir kelimeye böyle sığdırabildiniz mi? Kesinlikle sığdırdınız... Cümleye gerek yok, tek bir şekilde ağızdan döküldüğünde bile binlerce anlama geldi.

"Hiç düşmedim mi aklına?
Hiç çalmadı mı o şarkı?" merak ve umudu bu iki dizeye taşımış.

Hiç demek ki o kadar da yabana atılacak bir kelime değilmiş, değil mi? Değersiz görülen aslında ardında ne kadar anlam, ne kadar duygu barındırabiliyormuş. Önemli olan farkında olmak galiba ama gerçekten farkında olmak. Söylenen kelimeyi de, duyguları da aslında insanın ta kendisi değersizleştiriyormuş.

Sözcükler, kişinin dilinden döküldükten sonra değer kaybediyor veya kazanıyormuş. Yani kelimelere de insanoğlunun ta kendisi, kendi değerini o kelimeye biçerek karşısındakine aktarıyormuş. Demek ki, kelimenin değeri, kelimeyi söyleyen kişinin değeri ile doğru orantılıymış.

Bu kelimeyi ilk duyduğumda, bana ilk kez üzerine bastırıla bastırıla yüksek ve öfkeli bir ses tarafından söylendiğinde ne demek olduğunu çok düşündüm. Gerçekten üzerinde durdum. En ufak bir şey de dahi, kendisini hiç unutturmadı. Zihnimin, insanların, sözlüklerin sınırlarından çıkıp baktığımda ise, aslında bu kelimenin nice anlamlar taşıdığını ve insanların farkında olmadan hoyratça kullandığını fark ettim.

Sen kimsin diye sorduklarında bu saatten sonra "Hiç" diye cevap veriyorum. Gelen tepkileri tahmin edersiniz, suratlar allak bullak, insan kendine bunu der mi gibi bir ifade... Emin olun tüm bu tavır ve ifadeler, hiç olmanın güzelliğini hiç yaşamadıkları veya yaşamaya cesaretleri olmadığı için... Herkes bir şeyler olmaya çalışıyor ancak herkes hiç olmaktan çok korkuyor. Oysa bir şey olabilmek için, önce hiç olmak gerekiyormuş. Bir hiç olup, küllerinden yeniden doğmak tıpkı anka gibi...


Bu yüzden kendime münteha-yı hiçî yani hiçliğin en sonu, nihayeti diyorum.  Ben değil artık şarkılar konuşsun... En güzel şarkılarda, en güzel sanatçıların dilinden dökülüp, buluşmak dileğiyle...

Ve son olarak;

"Sen benim bu alemde ünümü duymadın mı hiç? Ben bir hiçim, hiç" Hz. Mevlana

Sevgiyle ya da nasıl istiyorsanız öyle kalın,
Nihan.







Hiç yorum yok:

Yorum Gönder