22 Eylül 2015 Salı

İş Görüşmesi Nedir? Nasıl Olmamalıdır?



Bu sene yeni mezun olan veya olacak olan sıfır km çıtır mezunlar mutaka vardır, olacaktır.. İşte vakti zamanında çok da geç değil, ta ki 3 sene öncesine kadar ben de o sürüye katılan insanlardan biriydim.

Aramızda şanslılarımız mutlaka vardır.. Ne yapmak istediğini, nerede olmak istediğini veya okuduğu bölüm itibariyle geleceğine yatırım yapacak, var olan işini daha da geliştirecek kişiler. Kısaca, nereye gideceklerini bilenler.

Sorsanız kaçı mutludur bu durumdan bilmiyorum, araştırmayı da pek düşünmedim çünkü herkes kendi hayatının dümeninde. Nereye isterse, dümeni oraya kırma özgürlüğüne sahip.

Buraları geçiyorum. Konuya kısa bir giriş yapmamı sağlayan yazıdan ibaretti. Kısa bir paragraf gibi.

İş görüşmeleri, işe başvurmalar malum iş potansiyeli olan belli başlı sitelerde cv hazırlama, sonrasında o işlere başvurma.. O işlerden ezbere mail kutularına düşen "İlgilendiğiniz için teşekkür ederiz. En kısa zamanda dönüş yapacağız." diyerek dönüş yapılmayan ve içerisinde zerre samimiyet ve dürüstlük barındırmayan mailler silsilesi.. Biz sizlerle ilgileniyoruz da, siz bizlerle niye ilgilenmiyorsunuz canısı?

Bu mailler silsilesinin bir de tanıdık silsilesi de mevcut. Hatta en büyük mahalle baskısının çekirdekten yaşandığı, muhteşem ailelerimiz. :)

Ben bu konuda dürüst olacağım, işe giremediğim için endişelenildi ancak hiçbir zaman herhangi bir aşağılanma durumuna ailem tarafından maruz kalmadım. Bu noktada haklarını yiyemem. Sezar'ın hakka Sezar'a. Ancak, duyduğum, duymakta olduğum, ister istemez bir şekilde dışarıdan maruz kaldığım çok fazla durum var.

Neyse konumuza tekrar geri gelelim. Nerede kalmıştık? Heh! Tanıdık silsilesi ve aileler.. Evet efendim, görüldüğü üzere insanların üzerine karabasan gibi çöken iki ayrı yol. Biri oradan çekiştiriyor; biri buradan çekiştiriyor. Gerildikçe geriliyorsunuz. Çünkü, sizi çekiştirmekle o kadar meşguller ki, kendi gürültülerinden sizi hallaç pamuğuna çevirdiklerinin farkında bile değilller.

Kendi seslerinde, endişelerinde, haklılıklarında, gürültülerinde o kadar boğulmuş bir haldeler ki, sizin ne halde olduğunuzu ve ne hale geldiğinizin farkında bile değiller; ta ki siz avaz avaz çığlık atıp, sesinizi yükseltinceye kadar!  Çığlık attıysanız daha da fena "Biz senin için uğraşıyoruz! Kızım/oğlum çalışmayacak mısın? O kadar okudun" bu cümleyi kendi ailenizin sesi gibi değiştirip, size en uygun olacak şekilde de okuyabilirsiniz. Ne de olsa, onlar aynı.. Anne ve Baba. Kafalar bir yerden sonra çete gibi aynı şekilde işliyor. Ufaktan kemire kemire yeyip bitiriyorlar sizi.

Bu arada hak dağıtmaya devam ederken şu noktayı da atlamayayım. Hemen yukarıda yazdığım cümlenin aynısı birebir bana, her sabah, öğlen, akşamüstü ve akşam yemeğinde düzenli olarak temcit pilavı gibi önüme sunuldu. Ancak bilmiyorlar ki, Papaz her gün pilav yemez. Bir yerden sonra duyarsızlaşmaya başladım.

Anne ve Babaya  tabi ki ailenin güngörmüş diğer büyükleri de eklendi. E tabi onlar araya evlilik gibi bir çılgınlığı da eklediler. "Ben daha kendimi geçindiremiyorum, ev mi geçindireceğim! Başka bir boyunduruk altından çıkıp; başka bir boyunduruk altına mı gireceğim! Gerçekten çıldırmış olmalılar!" diye düşündüm ve haklıydım, biliyorum. Hala da aynı düşünüyorum orası ayrı bir nokta.

 Konuyu uzatmadan iş görüşmeleri(!) deneyimlerimi sizlerle paylaşmak istedim. İş görüşmeleri de en nihayetinde, karşındaki kişiye, verilen işi yapabileceğini kurduğunuz cümlelerin kıvraklığıyla çay/ kahve veya ilk görüşmeniz ise bir bardak su eşliğinde geçtiği süreçtir. Ömürden ömür götürür; kulaklarda uğuldama, el ve ayak terlemesi, yüz kızarrması, iki kelimeyi bir araya getirememe ilk görüşmelerde sıklıkla rastlanır. İstisnalar vardır, onu es geçiyorum.

 Beterin beteri var niteliğinde, kendi iş görüşmelerimi belli yerlere gelmiş ego patlamalarını anlatmayı ve sonuna da mutlu son eklemeyi düşünüyorum. İş görüşmeleri de bir nevi kendini pazarlamadan ibaret değil mi? İnsan bir konuda ne kadar yeteneksiz olur, en canlı örneğiyim.

Arkadaşlar korkmayın! Bunların hepsi bir deneyim ve bir gün eminim onlar beni hatırlamasalar bile, günün birinde kendilerinden böyle bahsedileceklerini bilmiyorlardı.

İlk görüşmem bir dergi ile oldu. Çok sevgili tanıdık silsilesi sayesinde. Bir yerde aracı olan kişiye karşı bir gıcıklığı var herhalde diye düşünüyorum, öyle düşünmeye başladım. Hemen konuya dönüyorum. Aynı kişiye görüşme ayarladığı herkes gıcık oluyordu ki herhalde, hıncını benden aldılar.

Belirtilen saatte sabah 10'da iş yerinde oldum. Benimle görüşme yapacak kişiyi bekliyorum. Gittiğim yerde Küçükçekmece, Bostancı'dan gidiyorum onu da dipnot olarak düşeyim. Gittim, sekretere derdimi anlattım. "X Bey henüz gelmedi, bir arayın isterseniz" dedi. Bir de ne duyayım uykudan yeni uyanmış bir ses, "Saat kaç? Aa geldiniz mi? 12'ye çekelim ancak gelirim" dedi. Gitsene evine Nihan!

12'ye kadar bekledim.. Zat-ı şahaneleri geldi. Geçti masasına, bende karşı koltukta oturuyorum. Siyah beyaz tabi ki kıyafetler, aksi bir renk düşünülemez. CV'mi istedi, uzattım. Yavaş Yavaş çeviriyor, dosyaları.. Dosya içerisine de diploma çıktısını ekledim, "ekle" dediler diye..

Zat-ı şahaneleri, özenle diplomayı dosyadan çıkardı. Tam ortasından diplomayı işaret ve baş parmağıyla yukarı kaldırıp; bir ileri bir geri sallayarak " Kaç paraya aldın bu diplomayı?" dedi.  Bu görüşte olanlarınız var ise; okulu arayıp sorabilirsiniz ilk 10'da bitirdim bölümü. Sağlam bir inektim hep ama zekam, becerim ve yeteneğim 3 saatlik sınava ve bu kıvamdaki insanlar tarafından hakaret yeme ölçeğine göre düzenlendi.

Tek günahım arkadaşlar, özel okulda okumak. Ben 2007 yılında üniversite sınavına girdim. 2008 yılında üniversite sınavına girip, benimle aynı puanı alan kişi İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi'ne girdi. Bu da dipnot olarak burada dursun.

Olacak olan iş görüşmelerine de ben gitmedim. Çünkü, o sırada başka bir yerde çalışıyordum. İnsanlar beni yarı yolda bırakmadıkça; ben kimseyi bırakmam. Öyle bir düsturum var. İyi mi kötü mü bilmiyorum fakat ben bu huyumu seviyorum. 

En can alıcıları sizlerle paylaşıyorum. Yoksa arada reklam arası gibi daha çok çaylık kahvelik iş görüşmeleri var.  Hakarete uğradıklarımı anlatıyorum ki; sizlere yapmaya yeltenirlerse alın diplomanızı ağızlarının ortasına sokun! o zaman bir tadına varsınlar, o diplomayı kaç paraya aldığınızın. Çünkü, açken kendileri gibi değiller. Ruh emici gibi, yaşam enerjinizi 15 dakikada çekip alıyorlar.

Bir sonraki ise,  bu sene Nisan ayında Türkiye'nin önde gelen şirketleri tarafından yapıldı. Aracı kişi tarafından özgeçmişim iletildi. Daha tezi yazıyorum, herkes benim iş derdime düştü.  "Ara şu saatte seninle konuşacak" dedi. Aradım, tık yok. İki hafta salladı beni saçma sapan bahanelerle. En sonunda aldığım cevap "Siz bana CV'nizi bir yollayın ben bakayım. Size geri dönüş yapayım." Ben zaten iş bulma sitelerinden markalara kendim de CV gönderiyorum, sana ne gerek var bunun için?

"CV'ni gönder" cümlesini duyunca da bu geliyor aklıma.. Neden mi? Çünkü biliyorum ki, gerisi koca bir sessizlik..





Bu sefer çay/kahve içmek, karşılarına geçip egolarını parlatmaları için onlara fırsat vermemeyi düşündüm. Sonra dedim ki, neden olmasın? Yüzleşmek daha iyi olabilir miydi? Belki de.. Bunu bilemem ama şunu biliyorum ki, parmağımı kıpırdatacak kadar bir enerji bile harcamak istemiyordum.

Onlar için enerji harcayacağıma, deveye hendek atlattırırım daha iyi. En azından başka anlamda bir zoru başarırım. Böyle pestenkerani bir olayın içerisine daha sokamazdım kendimi. Kendime yazık, bana günah..

Yüzlerine karşı söylemek istediğim binbir tane şey var.. Tüm bu anlattığım ve gelecekte dahi karşıma çıkmasını öngördüğüm bu ayardaki kişilerin suratına videonun sonundaki gibi güzel dileklerimi iletiyorum. Ayıp be!

İsmail Abi kadar titriniz bile yokmuş, o kadar konuşmamıza bile izin vermediler.





En son yine aynı kişi aracılığıyla başka bir yere CV göndermem istendi. Bu sefer ipler bendeydi, bende olmalıydı. Ve de öyle oldu.

İstedikleri CV ise, olduğu gibi onlara ne olduklarını tüm çıplaklığıyla tam olarak  göstermeliydim.

CV'yi göndereceğim mail adresi geldi. Açtım kalbim kadar temiz bir word dosyası, Google'da salatalık görselleri aradım ve de sizlerle CV içerisinde yer alan görseli paylaşmayı bir borç bildim. Buyurun aşağıda;


Çat diye yapıştrdım, bir paragraflık kısa ve anlamlı bir yazı ekledim. Bu CV Türkiye'nin en önemli yerine gitti, bunu da dipnot olarak düşeyim.   Çat diye yine aynı kararlılıkla gönderdim. Biliyorum, yine ego tatmini; kibar ve samimiyetsiz soğuk tavırlarla karşılaşacağım. Dedim ki, hep kibar oldum, aşağılandım. Alt tarafı edepsiz, terbiyesiz derler. Ben kendimi bildikten sonra, kimsenin ne düşündüğü umurumda değil.

Tabi hikaye hep kötü sonla bitmiyor. Şu an yüksek lisans yapmamı sağlayan ve bana gerçekten bir şans tanıyıp; beni yargılamadan olduğum gibi kabul eden, seven ve beni ajans ailesi içerisine dahil eden Ajans Başkanıma birde buradan teşekkür ediyorum.

Okul için işten ayrılmak zorunda kalırken kendisine de söyledim; buradan bir kez daha yineliyorum. Bana güvendiğiniz, yolumu açtığınız, desteklediğiniz için.. Hayat yolumu çizmemi sağladığınız,  yolumu aydınlattığınız  ve tüm emekleriniz için çok teşekkür ederim! 

 Sizi görebilecek, fark edebilecek iyi insanlar da var, bakın hemen yukarıda anlattım. Umutsuzluğa asla kapılmayın.. Hikaye mutlu sonla da bitiyor, gerçek hayatta da oluyor. :)

Kendiniz gibi olun, sizi mücevhere dönüştürecek kişi zaten sizden anlıyor.

Sevgiler,
Nihan.